ABD’li Profesör John Makdisi, “Anglo Sakson Hukukunun İslami Kökenleri” adlı çalışmasında, “jüri” uygulamasının kökeninin Sicilya’da 8. yüzyıldan sonra yaşamış Müslümanlara kadar uzandığını belirtiyor.
ABD hukuk sistemine bağlı olarak mahkemelerdeki yargılamalarda önemli bir yeri olan “jüri” uygulamasının kökenlerinin, bir zamanlar Arapların hakim olduğu bugünkü İtalya’nın Sicilya Adası’ndaki o dönemlerin Maliki İslam hukuku mirasına kadar dayandığı belirtiliyor.
İslam ile Batı arasındaki kültürel bağları inceleyen karşılaştırmalı hukuk ve etik uzmanı ABD’li Profesör John Makdisi’nin “Anglo Sakson Hukukunun İslami Kökenleri” adlı çalışması, en son, ikisi de Hollywood film yıldızı olan aktör Johnny Depp ve eski eşi Amber Heard arasında haftalarca süren iftira davasında belirleyici rol oynayan ülkedeki jüri uygulamasının kökeni hakkında önemli bilgiler içeriyor.
Florida’daki St. Thomas Hukuk Fakültesinden emekli Prof. Makdisi’nin araştırmasında, ABD, Kanada ve Avustralya gibi İngiliz Kraliyet devletlerindeki Anglo-Sakson hukuk sisteminde bulunan “jüri” uygulamasının kökenlerinin Sicilya’da 8. ila 11. yüzyıllar arasında etkili olan Müslüman toplumundaki İslam hukukunun Maliki Mezhebi yorumuna dayandığı kaydediliyor.
Söz konusu araştırmada, jüri fikrinin Haçlı seferlerine kadar Batı dünyasında bilinmediği vurgulanarak bu uygulamanın, daha sonra İngiliz hukuk sistemine Maliki mezhebinin etkili olduğu Müslüman toplumların yaşadığı Kuzey Afrika ve Sicilya’daki uygulamalardan uyarlandığı ifade ediliyor.
İtalya’nın güneyindeki Sicilya Adası’nın, Viking soyundan gelen İskandinav kökenli göçmen savaşçılar olan Normanlar tarafından 11. yüzyılın ikinci yarısında ele geçirilene kadar 8. yüzyıldan itibaren Arapların etkisi altında bulunduğuna dikkat çekilen makalede, Sicilya’da Müslümanların yanı sıra Roman Katolik ve Ortodoks gibi değişik grupların da bir arada yaşadığına işaret ediliyor.
Ekonomik, kültürel ve dilsel alışverişin olduğu bu çoğulcu toplumda her dini toplumun kendi yönetim ve yargılama sistemini oluşturduğunun ve özellikle Müslümanların uygulamalarının daha sonra Ada’yı ele geçirecek olan Normanlar üzerinden İngiliz sistemine de ilham verdiğinin altını çiziyor.
Makdisi çalışmasında, eski Sicilya Maliki fıkhında kullanılan “lefif şahitliği” ile modern Anglo-Sakson hukuklarındaki jüriyi karşılaştırarak bu iki uygulama arasındaki benzerliğe dikkati çekiyor.
İngiliz genel hukuk karakterinin en fazla Roma ve Kilise kanunlarından etkilendiğini vurgulayan Makdisi, İngiltere’de bu tarihi kalıbın tutarlılığına uymayan örf ve adet hukukunun kökenlerinin, bu konuda yapılan ve Avrupa’nın sınırlarının ötesine uzanan çalışmaların, İslam hukukunda bulunabileceğini düşündürdüğünü kaydediyor.
Makdisi, araştırmasında, Müslüman toplumun İngiliz hukuk sistemine etkilerini mümkün kılan sosyal, politik ve coğrafi bağlantıları göstermek için Kuzey Afrika ve Sicilya’da bulunan İslam hukukundaki Maliki fıkıh öğretilerini önce Sicilya’yı işgal eden Müslümanlar ve oradan da İngiltere’ye taşıyan Normanların hukukuna kadar izini sürüyor.
Araştırmasında tezlerine örnekler veren Makdisi, İslam hukukunda taraflar arasındaki ihtilafların mahkemede hakim huzuruna çıkmadan önce çözülebildiğini belirterek İngiliz hukukunda olduğu gibi, davalının davacının şikayetine cevap vermek zorunda olduğuna işaret ediyor.
Makdisi, İslâm hukukunda davaya bakan hâkimin, yargılanma hakkı ilkesine göre önündeki bütün davalarda adaleti sağlamak için “ilahî bir göreve” sahip olduğunu belirterek şöyle devam ediyor:
“İslam hukukunda temel ispat yöntemi, şahitlerin kullanılması yoluyla tanıklıktı ve davacı veya davalı uygun tanıkları sunduğunda, hakim bunları davayı ve tarafların haklarını kanıtlamak için bir araç olarak kullanmak zorundaydı. Ancak İslam’da fıkıh ekollerinden birinin kurucusu İmam Malik, hâkimin tanıkların beyanı olmadan herhangi bir karar verme yetkisinin olmadığı konusunda ısrar ediyordu.”
O zamanki şahitlerin yargılamadaki belirleyici rolünün, bugünkü İngiliz ceza sistemindeki jürinin temel özelliklerine benzediğini savunan Makdisi, Müslüman davacının sadece yargılanma hakkı değil, jürili yargılanma hakkının da bulunduğunu ileri sürüyor.
Makdisi, Maliki fıkıhçılarının zamanla şahitlerin şartlarını ve kurallarını daha da genişlettiğini belirterek, daha sonra bu türden bir şahitlikte şahitlerin en az 12 kişi olması şartını koştuklarını ve bu uygulamanın Hicri 9. yüzyılın ortalarında Fas hukuk sisteminin bir parçası haline geldiği bilgisini paylaşıyor.
ABD’de vatandaşların jüri ile yargılanma hakkı, eyaletlere göre detaylarda farklılıklar göstermesine rağmen anayasa ile korunan ve ABD hukuk sisteminin en önemli uygulamalarından birini oluşturuyor.
Amerikan adalet sisteminde 3 tür jüri kullanılıyor; bir cezai iddianame için yeterli kanıtın bulunup bulunmadığını belirlemekle görevlendirilen soruşturmacı büyük jüri, bir ceza yargılaması sırasında tanıkları ve kanıtları değerlendirerek sanığın suçlu olup olmadığına karar veren yargı jürisi ve tazminat davalarına bakan sivil jüri.
Jüri üyeleri, genelde seçmen kaydı veya sürücü ehliyeti numaraları baz alınarak rastgele davadan önce halkın arasından seçiliyor, daha sonra mahkemede tarafların avukatlarının da bulunduğu ortamda mülakata tabi tutularak 6 ila 12 kişi olarak belirleniyor.
Mahkemede davalar halka açık olsa da jüri üyelerinin kimlikleri gizli tutuluyor, hiçbir şekilde medyaya ve kamuya yönelik açıklama yapmalarına izin verilmiyor. Jüri üyeleri, yargılama sonunda davayı kendi aralarında kapalı toplantılarda değerlendirerek oy birliğiyle karara varıyor.
Sıradan vatandaşları adalet sisteminin bir parçası haline getiren jüri uygulamasının yargılamalarda halkın temsilcileri olarak kamu vicdanını sembolize ettiğine inanılıyor.
FOTO: AA
GENEL
03 Aralık 2024GENEL
03 Aralık 2024GENEL
03 Aralık 2024GENEL
03 Aralık 2024GENEL
03 Aralık 2024SAĞLIK
03 Aralık 2024GÜNDEM
03 Aralık 2024