DOLAR 32,2703 0.08%
EURO 34,7551 -0.11%
ALTIN 2.405,10-0,16
BITCOIN 2055524-1,42%
  • HESAP
ŞİİR TERAPİ:” Daha derin yaralar için bazen doktor yetmez, şairin orada olması gerekir”

ŞİİR TERAPİ:” Daha derin yaralar için bazen doktor yetmez, şairin orada olması gerekir”

21.03.2022 18:53
ŞİİR TERAPİ:” Daha derin yaralar için bazen doktor yetmez, şairin orada olması gerekir”
0

BEĞENDİM

Dünya şiir gününde Yeter Demir Ekinci’nin şiirle terapiye dair makalesini dikkatlerinize sunuyoruz.

Daha derin yaralar için bazen doktor yetmez, şairin orada olması gerekir”
Kemal Sayar
İnsanlığın kadim tarihlerinden bu zamana kadar kelimelerin gücüne inanılmış, iyileştirici etkisi kabul görmüştür.

Söz özün enerjisini tezahür ettirir, öz’den gelen söz şifâ dağıtır. Şems-i Tebrizî “Söz dediğin, dilden öze dokunur” diyerek bu şifânın gücünü vurgulamıştır. Sözlerin en güzelini söyleyen Peygamber Efendimiz de” Muhakkak ki beyanda sihir vardır ve muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır.” buyurmuştur.


Batı toplumlarında da Blinderman, yazı öncesi çağlarda büyü ve dua kullanıldığında, aslında, duygusal sorunlarla başa çıkmak için şiire basvurulduğuna yönelik bulgulara ulaşmıştır.


Şiir terapisinin Batı’daki yakın tarihine baktığımızda, hastanelerde kullanılmasının 19. yüzyılda başladığını görürüz. Jones, 1843 yılında Pensilvanya Hastanesi’nin gazetesi The İlluminatör için şiirler yazan psikiyatri hastalarından sözetmiştir. 1800’lerin başında Dr. Benjamin Rush tedavi amacıyla hastalarına ve danışanlarına şiir okunmasını tavsiye etmiştir. Morrison, 1922’de “içeriği iyi seçilmis bir antoloji, daha sık rastlanan ruhsal sıkıntılar için mükemmel bir dispanserdir. Tedavi edici olmasının yanında önleyici de olabilir.” diyen şair Robert Graves’i işaret ederek, şiirin iyileştirici işlevine yönelik deliller sunmuştur.


Psikiyatrist olan Smiley Blanton 1960 yılında yayınladığı ‘The Healing Power of Poetry’ (Şiirin İyileştirme Gücü) adlı eseriyle, terapide kullanılacak şiirleri sınıflandırıp, ilham verici şiirleri kullanarak kuralcı bir yaklaşım benimsemiştir. New Yorkta hastanede çalışan farmakolog, hukukçu ve şair Eli Griefer Psikiyatrist Jack. J. Leedy ile tanışmış ve beraber şiir terapi grubu oluşturmuşlar ve seminerler düzenlemişlerdir. Moreno da terapide şiiri kullanmış ve bu yaklaşımı “psikopoetry” olarak adlandırmıştır.


1963’te Eli Griefer, ‘ Principles of poetry Therapy (Şiir Terapinin İlkeleri)’ yi yazmış, Jack J. Leedy de Griefer’in bu calışmalarını sürdürmüş ve 1969’da Poetry Therapy : The Use of Poetry in the Treatment of Emotional Disordes ( Şiir Terapi: Duygulanımsal Bozuklukların Tedavisinde Şiir Kullanımı)’i yayımlamıştır. 1969 yılında APT ‘nin kurulmasıyla şiir terapi resmi olarak tanınmıştır. Los Angeles’ta yaşayan bir şair ve psikolog olan Arthur Lerner, 1973’te Şiir Terapi Enstitüsü (Poetry Therapy Institute)’nü kurmuştur.


1980’de APT tarafından “Millî Şiir Terapisi Derneği’ni kurulmuş ve yine 1987 yılında NAPT tarafindan da Şiir Terapisi Dergisi kurulmuş olup, hâlâ da araştırmalara devam edilmektedir.

“Dışavurumcu sanat terapilerinden biri olan şiir terapi, sözel olan ve sözel olmayan davranışlara, dile, sembolizme, duygusal ifade tarzlarının kullanımına, hayal gücüne, düzene ve dengeye dikkat etmeyi gerektirir.“


Robert Haven Schauffler, The Poetry Cure: A Pocket Medicine Chest of Verse (Şiir Tedavi: Dizenin Ecza Dolabı)’ü 1925’te yazmıştır. Kitabın içeriği ‘kuralcı’ tarzı öne çıkarmaktadır. Belirli ruh halleri ve sorunlar için kullanılabilecek var olan şiirler belirlenmiştir. Kitabın bir bölümü, “Sedatives for Impatiente (Sabırsızlık İçin Yatıştırıcılar) kullanmaları konusunda okurlarını uyarmıştır. Bu kitapta vurgulanan bir diğer ilginç nokta da şudur:

“Gercek şifayı kanatlarında taşıyan herhangi bir şiir, genellikle, yaratıcısını hızla iyileştirdiği anlaşıldığı an tıbbî kariyerine başlar.”
Şiir terapi, edebi çözümlemede ve psikolojik uygulamada klâsik konuları yansıtır; gözlem ve nedenselliğe karşı, öznellik ve empatinin romantik yönlerini. Gergen, ampirik gelenek ve edebî çözümleme arasındaki paralel süreçleri belirlemiştir. Edebi analiz, sunumun biçimi yahut insan iletişiminden daha çok, içeriğe ya da metne odaklanır. Bilimde ise “yazınsal dil”e ya da “saf içerik”e yoğunlaşılır; ancak bilim adamları, “gözlemsel dünyanın açıkladığı “retorik önyapılarla verileri toplar ve analiz eder. Gergen, girdi, uyaran, birimler vb. gibi terimlerle tanımlanan bireyin davranışları aracılığıyla mekanistik bir metafora bir örnek vermiştir. Aslında metafor kullanımı, dünya görüşünün nasıl oluştuğunu ve gözlemlerin nasıl kaydedildiğini gösterir. Gergene göre, öykü ve metafor gibi edebi çözümlemede kullanılan kavramlar, psikolojik teorinin ve uygulamanın gelişimine katkı sağlayabilir. Lerner klinik bir bakış açısıyla, şiir terapideki odak noktasının şiir değil, bireyin kendisi olduğunu belirtmiştir. Bu süreçte danışanlardan bir şiirin asıl anlamını fark etmeleri değil, kendilerinin ona yüklediği bireysel anlamı bulmaları istenir.


“Şiir Terapi uygulama modeli içerdiği üç tarz dikkate alınarak açıklanmıştır:


*Terapiye edebiyatın katılmasını içeren kuralcı/ yenilikçi tarz
*Terapide danışan yazısını içeren dışavurumcu/ yaratıcı tarz
*Öykü anlatma, ritüel ve metafor kullanımını içeren sembolik/ törensel tarz
Bu üç tarz da insan deneyiminin bilişsel, duygusal ve davranışsal alanını ele alma potansiyeline sahiptir.

Kuralcı/ Yenilikçi: Var Olan Şiirler
Şiir terapide en yaygın kullanılan tekniklerden biri, bireye ya da gruba şiir okumak ve onların bu şiirlere tepki vermelerini istemektir. Danışanlara şiirle ilgili, “Bu şiir senin için ne anlam ifade ediyor? ” şeklinde sorular yöneltilebilir.
Dışavurumcu/ Yaratıcı: Yaratıcı Yazı, Günlük Tutmak, Mektup yazmak
Sembolik/ Törensel
Metaforlar
Metafor, duygu, tepki ve inançlara karşılık kullandığımız semboller ya da imajlardır. Metafor mecaz olarak da düşünülebilir ve klinik uygulamada farklı koşullarda kullanılabilir. İçsel-dışsal gerçeklik arasındaki ilişki, metafor kullanımıyla kolaylaştırılabilir.
Öykü Anlatma
Ritüeller
Ritüeller,bir kişinin geçmişiyle barışmasına, rahatlamasına ve hayatına devam etmesine izin verdiği için boşanma ve ölüm gibi sona erme durumlarında danışana yardımcı olur.
Terapide şiir kullanımına yönelik teorik desteğin önemli bir kısmı, insanın kendini tanıması ve tanımlamasında önemli bir etkiye sahip olan psikanalitik yaklaşımdan elde edilmektedir. Psikanalistler tedavide dili mühim bir vasıta olarak gördükleri için edebiyat mihenk noktasında tebarüz ve tebellür etmiş, özellikle de psikanaliz ve şiir ilişkisi bir çok teorinin konusu olmustur.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud Freud, Creative Writers and Daydreaming (Yaratıcı Yazarlar ve Hayal Kurmak) adlı eserinde rüyalar ve gündüz düşü (fantezileri) arasındaki benzerliğe vurgu yapmıştır.
“Yazar, gündelik hayatta karşılaştığı bir olaydan gayri ihtiyari çocukluğuna gider ve yaşadığı bir tecrübeyi hatırlar. Böylece, içinde o yıllarda duymuş olduğu ‘bir isteği’ tekrar canlandırmak arzusu uyanır. Ve yazar, kuvvetle hissettiği bu isteği gerçekleştirecek bir ‘anlatı’ için harekete geçer. Süreç, zihindeki eski ve yeni materyalin birarada kullanılmasıyla tamamlanır.”
Freud şairlerin içgörüsüyle ulastıkları duruma, psikanalistlerin bilimsel veri ve derin uğraşları sonucunda vardıklarını belirtir. Şair Goethe ile ilgili yazdıklarında da Faust’tan birkaç dize alıntılar ve şöyle yazar:
“Kimi insanların, biz diğerlerinin acı veren şüpheler ve ardı arkası kesilmeyen denemelerle ulaşmak durumunda olduğu en derin içgörüleri kendi duygularının girdabından hiç de çaba göstermeden çekip çıkarma becerisine sahip olduklarını fark ettiğimizde, iç geçirmeye pekala hakkımız vardır.”
Ve yine “Benden önce şairler ve filozoflar zaten bilinçdışını keşfetmişti, ben yalnızca bilinçdışının incelenmesini sağlayacak bir bilimsel yöntemi keşfettim.” diyerek psikanaliz ve siirin birbirinin mütemmimi oldugunu vurgular.
Bu ifade bize psikanalist eleştirmen Ella Freeman Sharpe’ın “Gerçek şair, sezgisel bir psikologdur.” sözünü bir kez daha hatırlatır.
Diaz de Chumaceiro psikoanalitik terapide, bastırılmış içeriğin keşfinde şiir ve düz yazının önemine değinmiştir. Chumaceiro, anlamlı terapötik kazanımların, terapi sürecinde terapistin bilincinde yüzeye çıkan edebi süreçlere dikkat edilerek elde edilebileceğini belirtmiştir. Chumaceiro tespitine şu şekilde devam etmiştir:
“Bir rüyaymış gibi, bastırılmıs içeriği geri cağırmak için şiir ve düzyazının gizli ve açık iceriğinin analiz edilmesi, danısanın yasadığı çatısmalarının anlasılmasına yardımcı olabilir ve sürecin işleyişini engelleyen aktarım ve karşıt aktarım direnciyle baş edilmesini kolaylaştırabilir.”
Şiirin İslam dünyasındaki yerine baktığımızda; fesâhat ve belâgatta ileri seviyede oldukları İslam öncesi cahiliye döneminde de Araplarda, şiirin çok önemli bir konuma sahip olduğunu görürüz. Şairler toplumun mimarı olarak görülür, herhangi bir kabilede bir şairin yetişmesi, o kabile için onur sayılırdı.

Şairi olan kabileler, diğer kabileler tarafından tebrik edilir ve o şair için törenler düzenlenir, kutlamalar yapılırdı. Panayırlarda şiir okuma kültürü, muhadram şairlerinin el üstünde tutulması, Mukallatı Seba (Yedi Askı) Şiirleri de bunun en güzel örnekleriydi. Peygamber Efendimiz Arapların şiire olan duygusal bağlılıklarını, hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Deve, yavrusuna olan düşkünlüğü bırakmadıkça Araplar da, şiiri terk etmeyeceklerdir.”
Peygamber Efendimiz de şiire ilgi duymuş dinlemiştir.Meselâ, Allah Resûlü peygamberlikten önce sırf şiir dinlemek amacıyla annesiyle birlikte ‘Ukaz Panayırı’na giderek ve orada Cahiliye Şâiri ‘Amr b. Kulsûm’u meşhur ‘Mu‘allaka’sını okurken dinlemiştir. Allah Resûlü’nün şiire olan ilgisi peygamberlikten sonra da sürmüştür.
Şâirlerin dilinde şiir akışının nasıl meydana geldiği hususu da Allah Resûlü’nün ilgisini çekmektedir. Bir gün Peygamber Efendimiz, şâir Abdullah b. Revâha’ya: “Şiir nedir?‛ diye sorar. Abdullah b. Revâha da: “Kişinin gönlünde kıpırdayıp da dilinden şiir olarak dökülen şeydir“ cevabını verir. Bunun üzerine Allah Resûlü: ‚O halde bir şiir söyleyebilir misin?‛ buyurarak Abdullah b. Revâha’dan şiir söylemesini ister.
Kur’an-ı Kerim’de şiir kelimesi bir, şair kelimesi ise beş yerde geçmektedir. Bu ayetlerde Peygamber Efendimiz (sas) ‘in şâir olmadığı, Kur’an-ı Kerim’in de şiir olmadığı vurgulanır.

Şiir insan hissiyatının kelimeler ile dile getirilmesidir, insanın kendi eseridir. Kur’an-ı Kerim ise ilâhî vahiydir. İslam dininde şiire hiç bir zaman yasak konulmamış, tam tersine (dinin kurallarını yermeyecek bir şekilde ), şiire de, şaire de kıymet verilmiştir. “İslâm dininden başka hiçbir semavî din şâirleri bu kadar önemli bir konuma getirmemiştir.” Nitekim Hz. Aişe (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz(sas), şair Hassan bin Sabit için mescitte özel bir minber yaptırmıştı. Peygamber efendimiz’in en yakın çevresinde başta Hz. Ebûbekir, Hz. Ali, Hz. Ömer, kızı Hz. Fatıma, Hz. Âişe, torunu Hz. Hüseyin olmak üzere birçok sahabi hem bizzat şiir yazmışlar, hem de başkalarının şiirlerini okumuşlardır. Peygamber Efendimiz (sas), yazı ve sözdeki gibi şiirin de iyisinin ve kötüsünün olduğunu söylemiştir ve iyi şiir hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz şiirde hikmet vardır.
Peygamber Efendimiz fıtrata ters düşmeyen şiirleri övmüş, dua etmiş ve şairleri mükâfatlandırmıştır. Şair sahabe Hasan bin Sabit için “Muhakkak ki Cebrâil onunla beraberdir.” demiştir. Kendisine okuduğu ve beğendiği Bânet Su‘âd kasidesininin şairi ise Ka‘b bin Züheyr’e de kendi hırkasını hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz de şiiri bazen cephede cesaret ve ümit için bazen muhabbet halkalarında duygusunu yansıtmak için, bazen de hikmeti anlatma gayesi ile söylemiştir. Hz. Hamza başta olmak üzere bir çok cengâver, yiğit sahabenin şehid olduğu Uhud Savaşı’ndan dönerken bile Abdullah bin Revaha’dan şiir okumasını istemiştir. Peygamber Efendimizin o kadar acı dolu bir anda şiiri talep etmesi, şiirin acıyı dönüştürücü gücünü yansıtır bizlere. “İnsanların sanatları içinde en üstünü şiirdir. İnsan onu ihtiyaç anında takdim eder. Faziletli kalbi şefkatle doldurur, duygulandırır. Alçak kalbleri yatıştırır” diyen Hz. Ömer de şiirin terapötik etkisini vurgulamıştır.
Şiirin serüveni insanlıkla başlamıştır. Hz. Adem’in Habil’in ölümü üzerine bir mersiye yazdığı rivayet edilir. Allah-u âlem, burada rivayetin gerçek olup olmadığından ziyade kendisine “isimlerin tamamı” öğretilen Hz. Adem’in bu kelimelerle “kainatta yaşanmış ilk büyük acı”yı dönüştürme gücünü idrâk ederiz aslında. İnsan nokta-i nazarından bakıldığında, kendini ifade edebildiği, ikinci doğumunu gerçekleştirebileceği yurdu, “Hakikat”e duyulan şevkin mekânı olarak karşımıza cıkar şiir. Hölderlin‘in ” İnsan yeryüzünde şâirane mukimdir” sözü tam da bu hikmeti damıtır.
Şiir, insanoğlunun varoluş esrarının keşfini, sözün, kelimelerin, gücünden tezahür eden hissiyatla hakikat incilerini ilka eder.

Şiir ve psikoloji her daim iç içe raks etmiştir. Şiir de terapi de insanı bulanmış bir suyun duruluğuna, berraklığına kavuşturma sürecidir. “Nereye gittiysem bir şairin benden önce oraya uğramış olduğunu gördüm ” der Freud.
Şairler, aslında bir acıyı evrensel bir dile aktarmanın derdine düşerek, sayfalar dolusu bir serencamı bir mısraya, bir beyite sığdırıp özü yekdilde inkişaf ettirirler. Prescott bu anlamda “Şair şiirinde arzularını ifade eder öncelikle kendine ait olanları ve ayrıca tanınan şair kimliği vasıtasıyla başkalarının arzularını da…” der. Bu durumda şiir bir kaçış değildir, kendi özümüzün anahtarlarını elinde tutan bir çıkıştır. Şiirdeki duygularla yüzleşen okur, bu duyguyu sadece kendisinin yaşamadığını, her insanı kişisel menkibesinde inişli çıkışlı yolların olduğunun hissiyatına varır, bu farkındalıkla şiiri manevi rehber olarak kullanır. Büyük şairimiz rahmetli Sezai Karakoç’un ifadelerinin tekrar tekrar altını çizdiğimiz noktadır.
“Geniş anlamda şiir, toplumun spritüel değerlerinin büyükbir bölümü olduğu gibi öbür spritüel değerlerin bir portörü (taşıyıcısı, yüklenicisi) durumundadır da.Geçmiş topluluklarda din ve şiir içiçeydi. Mitoloji tanrıları biraz da Homeros’un tanrılarıdır. İlyadave Odise’de çizilen tanrılar… Tiyatro manzumdu. Tiyatronun insan içini temizleme yeri olduğu biliniyor. Aristo’nun poetikasında da belirttiği gibi şiir (yani tiyatro şiiri), insanı gündelik şartlardankoparıyor, onu sonsuzun kıyısında yıkıyordu (Katarsis). Klanlarda ise, rahip aynı zamanda hakimve şairdi. Ozanlar, şamanlar gaipten haber vererek toplumun yönetiminde faydalı olurlardı. Zerdüşt bir şairdir. Hintlilerin kutsal kitabı Vedalar şiirdir. Ahdi Atik yer yer şiirle doludur. Mezmurlar, Eyyubun Kitabı şiirdir. Peygamberin çıkacağını Ukkâz panayırında ilkin şairler haber vermişlerdir. Bir hadiste “gaybın anahtarları şairlerin elindedir.” denilmiştir. “
Anadoluda da yaraların sarıp sarmalanmasında şiir ziyadesiyle makes bulmuştur. Gerek tasavvuf edebiyatında gerekse çağdaş edebiyatta bu şiirler asırlarca söylenmiş, bestelenmiştir. Kadim kültürümüz şiirle bağını her dem terütaze tutmuştur. Osmalı padişahlarının hepsinin şiirle meşgul olması, yirmi üçünün de divanının olması bu bağa ziyadesiyle mecla olmaktadır. Yunus Emre, Mevlana, Niyazi Mısri eserleri başlı başına bir terapidir zaten.
Yunus Emre Hz.‘nin;
“Yaratılanı sev yaratandan ötürü”
Niyazi Mısri Hz.‘nin;
“Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş”

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.‘nin
“Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler”

şiirleri gibi isimlerini yazmakla sığdıramayacağımız nice harikûlade şiirler insan ruhunun özüne dokunur. Şiir terapi yolculuğumuzun ödevi de tamamını yazamadığımız İbrahim Hakkı Hz.‘lerinin Tefvizname şiirini okumak olsun. Sırrına vasıl olmak ümidiyle…
İyi okumalar dilerim.

Yeter Demir Ekinci
(Sosyolog/ Aile Danışmanı/ Cinsel Terapist)

DİPNOTLAR:

1 (Ebû Dâvûd, Edeb, 95, (5011); Ayr. Bkz. Buhârî, Edeb, 90; Tirmizî, Edeb, 69)
2 (Nicholaas Mazza, Şiir Terapi, Okuyan Us Yayınları, 2014, sf. 32.)
3 (Mazza, a.g.e., sf. 35)

[19:25, 21.3.2022] Yeter Demir Ekinci Talebe: 4 (Mazza, a.g.e.)
5 (Mazza, a.g.e., sf. 41)
6 (Mazza, a.g.e., sf. 31)
[19:25, 21.3.2022] Yeter Demir Ekinci Talebe: 7 (Phillips, 2007: 23)
8 (Phillips, 2007: 28)
[19:25, 21.3.2022] Yeter Demir Ekinci Talebe: 9 (Phillips, 2007: 23)
10 (1997, s.242)
11 el-Kayrevânî, I, s. 30.
12 Ali, Cevâd, el-Mufassal fî târîhi’l-‘arabî kable’l-İslâm, Câmi‘atu Bağdâd, Bağdat, 1993, IX, 89.
13 et-Tebrîzî, Ebû Zekeriyya Yahya b. Ali el-Hatîb, Şerhu kasîdeti K‘ab b. Zuheyr fî en-Nebî sallallâhu ‘aleyhi ve sellem, thk.: F. Kranko, Dâru’l-Kitâbi’l-Cedîd, Beyrut, 1978, s. 26.

[19:25, 21.3.2022] Yeter Demir Ekinci Talebe: 14 İbn ‘Asâkir, Ebû’l-Kâsım, Ali b. el-Hasen b. Hibetullah b. Abdullah eş-Şâfi‘î, Târîhu medîneti Dimaşk, thk.: Muhibbu’d-Dîn Ebû Sa‘îd vd., Dâru’l-Fikr, Beyrût, 1995, XXVIII, 93; esSuyûtî, Celâlu’d-Dîn, ed-Durru’l-mensûr fî’t-tefsîri bi’l-me’sûr, thk.: Abdullah b. Abdu’lMuhsin et-Turkî, Merkezu Hecr li’l-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-‘Arabiyye ve’l-İslâmiyye, Kahire, 2003, XI, 327.
[19:25, 21.3.2022] Yeter Demir Ekinci Talebe: 15 İbn ‘Asâkir, Târîhu medîneti Dimaşk, XXVIII, 94.
16 el-Bâşâ, Abdurrahmân Ra’fet, Nahve mezheb islâmî, s. 6.
17 (Buhârî, Edeb 90, 8/42; Ebû Dâvud, Edeb 5010, 4/303…)
18 Buhari, Edeb 91; Ebu Davud, Edeb 95, (5015); Tirmizi, Edeb 70, (2849)
[19:25, 21.3.2022] Yeter Demir Ekinci Talebe: 19 (Edebiyat Yazıları II, Sezai Karakoç.)

En az 10 karakter gerekli

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.